24 Haziran 2014 Salı
13 Haziran 2014 Cuma
Kupaların Kupası " DÜNYA KUPASI "
Tam dört yılda bir dünyanın dönüşüne bile etki eden bir organizasyon FUTBOL adına . İşte dünya kupası başladı ...
Biz Futbol dilencileri bu özel ve güzel turnuvada halen endüstriyel futbol ruhuna direnebilen " Güzel Futbol " için dileniyoruz .
Üstadımız Eduardo Galeano
Pirimiz , tarif edilemez değişmez ve gerçek bir futbol dilencisi MARADONA
Ruhlarının izini bu kupada arayacağız ...
"Ben basit bir ‘iyi futbol dilencisiyim…’ elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyordum: Tanrı rızası için güzel bir maç lütfen. Güzel bir oyun gördüğüm zaman da bunu sağlayanın hangi takım ya da hangi ülke olduğuna bakmaksızın bu mucize için şükranlarımı sunuyorum.”
Eduardo Galeano
Özel blogumuzdan takip edebilirisiniz .
http://tayfalar2014dunyakupasi.blogspot.com.tr/
10 Haziran 2014 Salı
Soundgarden Konseri
Soundgarden
Konseri 6 Haziran 2014
İstanbul - Maçka
/ Küçük Çiftlik Park Adını rüzgarda korkunç sesler çıkaran bir heykelden almışlar ve Grunge’ın 90’larda ortalığı toz duman ettiği yıllardan ve yerden geliyorlardı . Gitmemek , onlarında konser çuvalımızın içine koymamak olmazdı . 1984 yılında Seattle’ın arka sokaklarında kurulan SOUNDGARDEN’den bahsediyorum .
Her konser
öncesi olduğu gibi Byfuss ile buluşup ön
hazırlık safhamızı tamamlıyoruz . Bu
defa Gümüşsuyunda ki dostmuz Atakan’ın
Kikas ‘ını kendimize mekan eyledik .
Soft bir demlenme denilebilir . Küçük Çiftlik Konser Sahasına
girdiğimizde İngiliz ön grup Kaiser
Chiefs sahne almıştı .Türüne İndie Rock denilen bana göre de pop , pek hafif de olsa pop rock
diyeceğim grubun en ilginç figürü ,
şarkıları sahne yerine orada burada söylemeyi kendine adet edinmiş vokalisti ( Ricky Wilson ) oldu . Kah kapı girişinde , kah bir gölgeliğin
tepesinde ya da sahne direkleri üstünde gibi . “
Ruby ruby “ nakartlı şarkısı ilgimi çekti, bir de
sarı – lacivert çubuklu sahne
arkası bayrakları bizi aldı götürdü Kadıköy’e doğru , işte o kadar ...
Sıra biran önce Soundgarden’a gelsin diye bekliyorduk ...
Şöyle geriye dönüp bakınca dün gibi geliyor 90’li yıllar , üzerinden oysaki yirmibeş yıl geçmiş . Babalar grubu kuralı otuz yıl olmuş , hani derler ya “ boru değil “ misali ... O yıllarda bir Pearl Jam nasıl olmuşsa yolunu şaşırıp İstanbul’a düşmüştü , 20 yıl sonra da şimdi o günleri hatırlayacaktık bir kez daha , Kurt Cobain’ i de saygıyla yad ederken ... Derken müzik başladı , şöyle bir uzaktan baktım sahnedeki arkadaşlarada , aşağı yukarı yaşıt olmamız gerekiyor , gitarist arkadaş ( Kim Tahayil ) saçı sakalı ve hafif göbeği ile bize bir nebze benzer halde ama Chris Cornell kardeşin maşallahı var gibi görünüyor, doğrusu aynen 90’larda ki havasında . Zaten kendisinin vokal gücüne ve şarkıcılığına hayranlığımız ve saygımız büyüktür , oraya hiç girmeye gerek yok da bu fiziki duruşu şekli ve şemali de şaşırtıcı geldi . Bakımlı bir grunge çocuğu olduğunu düşündümde bir an , biraz şaştım doğrusu . Hani yanlış anlaşılmasın kıskanmak değil bizimkisi , takdir , saygı , hürmet babında tabi. Ne yemişler ne içmişler bu arkadaşlar bunca yıl diye düşündüm , çünkü dertlerin tasaların peşinde koşmuştuk çokça içmiş pek yememiştik bir zamanlar beraberce ...
Şöyle geriye dönüp bakınca dün gibi geliyor 90’li yıllar , üzerinden oysaki yirmibeş yıl geçmiş . Babalar grubu kuralı otuz yıl olmuş , hani derler ya “ boru değil “ misali ... O yıllarda bir Pearl Jam nasıl olmuşsa yolunu şaşırıp İstanbul’a düşmüştü , 20 yıl sonra da şimdi o günleri hatırlayacaktık bir kez daha , Kurt Cobain’ i de saygıyla yad ederken ... Derken müzik başladı , şöyle bir uzaktan baktım sahnedeki arkadaşlarada , aşağı yukarı yaşıt olmamız gerekiyor , gitarist arkadaş ( Kim Tahayil ) saçı sakalı ve hafif göbeği ile bize bir nebze benzer halde ama Chris Cornell kardeşin maşallahı var gibi görünüyor, doğrusu aynen 90’larda ki havasında . Zaten kendisinin vokal gücüne ve şarkıcılığına hayranlığımız ve saygımız büyüktür , oraya hiç girmeye gerek yok da bu fiziki duruşu şekli ve şemali de şaşırtıcı geldi . Bakımlı bir grunge çocuğu olduğunu düşündümde bir an , biraz şaştım doğrusu . Hani yanlış anlaşılmasın kıskanmak değil bizimkisi , takdir , saygı , hürmet babında tabi. Ne yemişler ne içmişler bu arkadaşlar bunca yıl diye düşündüm , çünkü dertlerin tasaların peşinde koşmuştuk çokça içmiş pek yememiştik bir zamanlar beraberce ...
Sonuçta
Soungarden’i sahnede ve canlı olarak görmek güzeldi tabi . Bu konser alanını
ilk gününden beri biliriz , ta lunapark halinde , tüm yakın geçmişi
konserlerinde bulunduk ama son yıllarda
ki bu sahayı bölme , haydi böldün de
abartma durumunu anlamış ve kabullenebilmiş değilim . Ayrıca artık kronik hale gelen bir ses sorunu
da iyice can sıkar oldu ( Ayak üstü bir
bir arkadaş , gidemediğimiz bir önceki Manowar konserinde de sesin berbat olduğunu
söylüyor bu arada kulağımıza ..)
Dolayısı ile paramıza göre yarı sahadan
bakar olduk sahneye , haydi onu geçtik de buraya dahi ses gelmemesi Chris ve
arkadaşlarını kanlı canlı görürken, sesin bir o kadar uzaklardan geliyor olması
en hafif tabiri ile can sıkıcıydı . Bir
de arkamızdaki yeni yetmelerin , henüz kalınlaşmaya yüz tutmuş sesleri ile bağıra çağıra şarkılara eşlik
etmeleri zaten olmayan sesin iyice içine ediyordu . Çocuklara kızmıyorum tabi ,
daha belkide onlar doğmadan önce kurulmuş grubu benim 90’larda dinlediğim
çoşkuyla dinlediklerini görmek tabi ki sevindirici hatta ötesiydi . Sonuçta
hepimiz bir zamanlar yeniyetmeydik ,
Soundgarden bile ...
Herneyse
bira,sigara eşliğinde ,kısık ses düzeninin girdabında Cornell’in iyi vokali, sese kurban giden
Thayil’in soloları ,bas ve davuluyla ; şöyle açık hava konseri dediğinde müziğin fiziki gücünü içimizde gümbür gümbür hissedemediğimiz
bir Soundgarden geçti boğazdan , acaba martılar ne düşündü bakın onu
bilemiyorum işte .
Spoonman , Black Hole Sun , The Day I Tried to Live , My Wave gibi
güzel şarkıları da bize bir anı kaldı . ( Setlist’in tamamı görselde yer
alıyor )
Yani uzun
lafın kısası , içimde tam bir tatmin olmamışlık duygusunun kalmış olması canımı
sıkıyor açıkçası . Bu grup bunu haketmiyor , bu sebeple şu an bile organizasyone ve ses masasına halen
sinirleniyorum ...
“...
All my friends are Indians
All my friends are brown and red, spoonman
All my friends are skeletons
They beat the rhythm with their bones, spoonman
Feel the rhythm with your hands
Steal the rhythm while you can, spoonman
Thank you, good night people “
All my friends are brown and red, spoonman
All my friends are skeletons
They beat the rhythm with their bones, spoonman
Feel the rhythm with your hands
Steal the rhythm while you can, spoonman
Thank you, good night people “
Geronimo Yalnızkartal
Haziran , 9 , 2014
İstanbul
6 Haziran 2014 Cuma
Herşey bana pek doğal geliyor
İnsan doğanın hem manasını hem de gücünü unuttu ! Her şeyin tek hakimi olarak kendini görürcesine gözü dönmüş bir şekilde yaşıyor , hatta kendi cinsini de hiçe sayarak ! Bu arada doğanın her hareketini de garipsiyor , hatta eleştirmeye bile kalkıyor ! Çünkü unuttu onu , onun ne olduğunun farkında değil , farkında olmak işine de gelmiyor . Doğa deyince aklına yeşillik geliyor , sağdaki soldaki ap...arman , bahçe ya da şehir peyzajlarında gördüğü yeşillikleri , masaya gelen yeşil salatayı ya da tatil için gittiği birkaç yeri görüp doğa diyor ! " Doğanın dengesi " ifadesi , klişe bir sözden öte bir şey değil ! Sen doğayı umursamaz , onu sürekli sömürür , yağmalar , tüketir, onu kişisel emellerinin ve çıkarlarının bir parçası görürsen , o da bir gün gelir sana tokadını çarpar ! O tokadın kime çarpacağının garantisi de yok , şiddetini de kestirmek güç , ama bil ki buna sebep olan SENSİN!
Sıradan bir yağmur sele , kar çığa , güneş kuraklığa , deniz tusunamiye , deprem felakete , kazılan çukur bir patlamaya , ateş katliama ve tüm bunlara çanak tutan ve sebep olan insan da farklı bir mahluğa dönüşür ...
Hatta hatta gün gelir bir kaç ağaç bambaşka bir şeye bile dönüşür !
Sakın şaşırma !
Doğa, ona saygı göstermedikçe intikamını acı bir şekilde almaya devam edecek .
Hepsi bu !
Sıradan bir yağmur sele , kar çığa , güneş kuraklığa , deniz tusunamiye , deprem felakete , kazılan çukur bir patlamaya , ateş katliama ve tüm bunlara çanak tutan ve sebep olan insan da farklı bir mahluğa dönüşür ...
Hatta hatta gün gelir bir kaç ağaç bambaşka bir şeye bile dönüşür !
Sakın şaşırma !
Doğa, ona saygı göstermedikçe intikamını acı bir şekilde almaya devam edecek .
Hepsi bu !
Haziran 14
Yağmur Yağdı Böyle Oldu !
İstanbul ve Türkiye son yıllarda görülmemiş yağmurlu bir mayıs ayı geçiriyor . Tüm kış yağışsız ve kurak geçince , cümbür cemaat herkesi bir dert tutmuş , herkes susuz kalacağız korkusu ile metoroloji uzmanı , baraj su seviyesi takipçisi kesilmişti . Gazetelerde hergün bir başka baraj haberi ... Tıpkı deprem olunca herkesin jeoloji mühandisi , deprem uzmanı (!) kesilmesi , maden faciası sonrası , herkesin en baba maden mühendisine taş çıkarcak kadar uzmanlaşıp (!) bilmiş bilmiş konuşması gibi ... Ama hiç birimiz şehir planlamascısı , mühendisi olmayı düşünmüyorduk ...
Birileri de halen " Beraber ıslandık biz bu yağmurdaaa..." şarkısına eşlik ediyorlardı
Aşağıdaki hikaye onlara ithaf olunur ...
Haylaz kardeş Minibüs ile Cadde balığı Sazan'ın kesişen yazgısı
...
... Sonra Mayıs geldi , geliş ki ne geliş . Yağmurla geldi , yağmurla gitti . Ardına bile bakmadan ,hatta şarkıya nazire yaparcasına Üsküdar'a gideriken bir de yağmur aldı ki , boğazın suları yağmurun suları ile kardeş oldu Üsküdar'da tek bir çizgide . Boğaz coşku ile kabardı , yağmur sel olup koştu kabaran denize kavuşmak isterce o sahile . İstanbul'un o dillere destan güzel çocuğu, meşhur boğaz vapuru salına salına süzülüyordu sakin ve vakur , fırsat bu fırsat ya bugüne dek vapur kardeşini hep kıskanmış ve meşhurluğu bir türlü onun kadar şiirsel olamamış şehrin denizden uzak arka sokaklarının asi , hırçın ve kavgacı kardeşi , İstanbul minibüsü attı kendini sulara " Bakın ben de yüzüyorum , suda gitsem ben de şahaneyim , ne kadar güzelim , hatta yüzmekle kalmam , karada da giderim dercesine daldı sulara . Dalış o dalış ... Öyle kareleri yansıdıki fotoğralara bu ikilinin , bir ara suyun üstünde birlikte ve yanyana göründüler , sonra yağmur yağmaya devam etti, halen yağıyordu . Mavi renkli minibüs nasıl boğulduğunu anlamaya çalışırken ...
Biraz uzaklarda bir başka diyarda , taşlarıyla meşhur şarkının şehri , şehirlerin başında da işler karıştı . Nekadar bakarsak bakalım Ankara'nın taşı görünmüyordu , gözlerimizin yaşına da bakamaz olduk ! Öyle bir yağdı ki yağmur baş şehrin tepesine ... Her yer nehir olmuş , hatta fantazi gerçek olmuş , Ankara'ya deniz mi gelmiş ne, diyecek olduk, şaştık , şaştık , şaşırdık ! Gazetede bir fotoğraf gördük , bir adam elinde olta takımı , atmış kamışı Ankara'nın caddesine, çekip çekip duruyor . " Rastgele Reis" diyesimiz geldi ona . Sazan mıydı aradığı, yoksa mecazi anlamda bir sazanlığa gönderme mi vardı, kararsız kadım ?
Şimdi gizli köşelerinde " acaba" diye tedirgin olan bir sazan görüyorum . " Ya bu yağmur dinmez ise kesin oltaya geleceğim , sonum yakın ..." diyen ile, daha bir ay öncesinde " Ya yağmur yağmazsa , yazın susuz kalacağım " diyen aynı sazan değil mi bu ?
Elbette ya , ya yağmur tıpkı Gabriel Garcia Marquez'in Yüz Yıllık Yalnızlığında ki büyülü şehir Macondo'da ki gibi hiç durmaksızın on yıl yağarsa ? Vay sazanın haline , hiç kaçarı yok , yakalanacak elbet o Ankara balıkçısının oltasına . Sazanın bu ıslak kaygısı gizlendiği köşesinde için için kemiriyordu düşüncelerini her düşen yağmur damlasıyla artarcasına " Ne olacağım ben , ben zavallı sazan ..."
Sular yükseliyordu , olta onu bekliyordu , Mavi Minibüs halen ne oldu bana diye sorarken ...
Aylak Adam 2014
1 Haziran 2014 Pazar
Birinci yılında bin yaşında
Gezi Parkındayım
Öyle bir ağaç ki bu
Bir yılda bin yaş büyüdü
Binlerce kök saldı
Milyonlarca yaprak
Çiçek oldu yağdı
Koparılan dallarında
Canı yandı
Bin dal yerini aldı
Taksim' de Gezi Parkındayım
Bir ağacın altındayım
Tam bir yıldır her gün
Aynı yolda , aynı yerdeyim ...
Milyonlarca yaprak
Çiçek oldu yağdı
Koparılan dallarında
Canı yandı
Bin dal yerini aldı
Taksim' de Gezi Parkındayım
Bir ağacın altındayım
Tam bir yıldır her gün
Aynı yolda , aynı yerdeyim ...
* Gezi parkı yolunda hayatını kaybetmiş gençlere ithaf edilmiştir .
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)