13 Haziran 2014 Cuma

Kupaların Kupası " DÜNYA KUPASI "

Tam dört yılda bir  dünyanın dönüşüne bile etki eden bir organizasyon FUTBOL adına .  İşte dünya kupası başladı ...
 
Biz  Futbol dilencileri  bu özel  ve güzel turnuvada  halen endüstriyel futbol ruhuna direnebilen " Güzel Futbol " için dileniyoruz .
 
Üstadımız  Eduardo Galeano
 
Pirimiz  , tarif edilemez değişmez ve gerçek bir futbol dilencisi  MARADONA
 
Ruhlarının izini bu kupada arayacağız ...


"Ben basit bir ‘iyi futbol dilencisiyim…’ elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyordum: Tanrı rızası için güzel bir maç lütfen. Güzel bir oyun gördüğüm zaman da bunu sağlayanın hangi takım ya da hangi ülke olduğuna bakmaksızın bu mucize için şükranlarımı sunuyorum.”    

Eduardo Galeano 

Özel blogumuzdan takip edebilirisiniz .

http://tayfalar2014dunyakupasi.blogspot.com.tr/


10 Haziran 2014 Salı

Soundgarden Konseri


Soundgarden Konseri  6 Haziran 2014 
İstanbul  - Maçka  / Küçük Çiftlik Park


Adını rüzgarda  korkunç sesler çıkaran bir heykelden almışlar ve   Grunge’ın 90’larda ortalığı toz duman ettiği yıllardan ve yerden geliyorlardı . Gitmemek , onlarında konser çuvalımızın içine koymamak olmazdı .  1984 yılında Seattle’ın arka sokaklarında kurulan SOUNDGARDEN’den bahsediyorum . 
Her konser öncesi olduğu gibi  Byfuss ile buluşup ön hazırlık safhamızı  tamamlıyoruz . Bu defa Gümüşsuyunda ki  dostmuz Atakan’ın Kikas ‘ını kendimize mekan eyledik .  Soft bir demlenme denilebilir . Küçük Çiftlik Konser Sahasına girdiğimizde  İngiliz ön grup Kaiser Chiefs  sahne almıştı .Türüne   İndie Rock denilen  bana göre de pop , pek hafif de olsa pop rock diyeceğim grubun en ilginç figürü , şarkıları sahne yerine orada burada söylemeyi kendine adet  edinmiş vokalisti ( Ricky Wilson ) oldu  . Kah kapı girişinde , kah bir gölgeliğin tepesinde ya da sahne direkleri üstünde gibi .  “ Ruby ruby “ nakartlı şarkısı ilgimi çekti,  bir de  sarı – lacivert çubuklu  sahne arkası  bayrakları  bizi aldı götürdü  Kadıköy’e doğru , işte o kadar ...
 
Sıra biran önce Soundgarden’a  gelsin diye bekliyorduk ... 

Şöyle geriye dönüp bakınca dün gibi geliyor 90’li yıllar , üzerinden oysaki yirmibeş  yıl geçmiş . Babalar grubu kuralı otuz yıl olmuş , hani derler ya “ boru değil “ misali ...  O yıllarda bir Pearl Jam nasıl olmuşsa yolunu şaşırıp İstanbul’a düşmüştü , 20 yıl sonra da şimdi o günleri hatırlayacaktık bir kez daha , Kurt Cobain’ i de  saygıyla yad ederken ...  Derken müzik başladı , şöyle bir uzaktan baktım sahnedeki arkadaşlarada , aşağı yukarı yaşıt olmamız gerekiyor , gitarist arkadaş ( Kim Tahayil ) saçı sakalı ve hafif göbeği ile  bize bir nebze benzer halde ama Chris Cornell kardeşin maşallahı var gibi görünüyor,  doğrusu aynen 90’larda ki havasında . Zaten kendisinin vokal gücüne ve şarkıcılığına hayranlığımız ve saygımız büyüktür , oraya hiç girmeye gerek yok da bu  fiziki duruşu şekli ve şemali de  şaşırtıcı geldi .  Bakımlı bir grunge  çocuğu olduğunu düşündümde bir an , biraz şaştım doğrusu . Hani yanlış anlaşılmasın kıskanmak değil bizimkisi , takdir , saygı , hürmet babında tabi. Ne yemişler ne içmişler bu arkadaşlar bunca yıl diye düşündüm , çünkü dertlerin tasaların peşinde koşmuştuk çokça içmiş pek yememiştik bir zamanlar beraberce ...
 
Sonuçta Soungarden’i sahnede ve canlı olarak görmek güzeldi tabi . Bu konser alanını ilk gününden beri biliriz , ta lunapark halinde , tüm yakın geçmişi konserlerinde bulunduk ama  son yıllarda ki bu sahayı bölme , haydi böldün de  abartma durumunu anlamış ve kabullenebilmiş değilim .  Ayrıca artık kronik hale gelen bir ses sorunu da iyice can sıkar oldu  ( Ayak üstü bir bir arkadaş , gidemediğimiz bir önceki Manowar konserinde de sesin berbat olduğunu söylüyor bu arada  kulağımıza ..) Dolayısı ile  paramıza göre yarı sahadan bakar olduk sahneye , haydi onu geçtik de buraya dahi ses gelmemesi Chris ve arkadaşlarını kanlı canlı görürken, sesin bir o kadar uzaklardan geliyor olması en hafif tabiri ile  can sıkıcıydı . Bir de arkamızdaki yeni yetmelerin , henüz kalınlaşmaya yüz tutmuş  sesleri ile bağıra çağıra şarkılara eşlik etmeleri zaten olmayan sesin iyice içine ediyordu . Çocuklara kızmıyorum tabi , daha belkide onlar doğmadan önce kurulmuş grubu benim 90’larda dinlediğim çoşkuyla dinlediklerini görmek tabi ki sevindirici hatta ötesiydi . Sonuçta hepimiz bir zamanlar  yeniyetmeydik , Soundgarden bile ...
 

Herneyse bira,sigara eşliğinde ,kısık ses düzeninin girdabında  Cornell’in iyi vokali, sese kurban giden Thayil’in soloları ,bas ve davuluyla ; şöyle açık hava konseri dediğinde  müziğin fiziki gücünü içimizde gümbür gümbür hissedemediğimiz bir Soundgarden geçti boğazdan , acaba martılar ne düşündü bakın onu bilemiyorum işte   .  Spoonman , Black Hole Sun , The Day I Tried to Live , My Wave  gibi  güzel şarkıları da bize bir anı kaldı . ( Setlist’in tamamı görselde yer alıyor )
 
Yani uzun lafın kısası , içimde tam bir tatmin olmamışlık duygusunun kalmış olması canımı sıkıyor açıkçası . Bu grup bunu haketmiyor , bu sebeple şu an bile  organizasyone ve ses masasına halen sinirleniyorum ...
 
“...
All my friends are Indians
All my friends are brown and red, spoonman
All my friends are skeletons
They beat the rhythm with their bones, spoonman

Feel the rhythm with your hands
Steal the rhythm while you can, spoonman

Thank you, good night people “

Geronimo Yalnızkartal
Haziran , 9 , 2014
İstanbul

6 Haziran 2014 Cuma

Herşey bana pek doğal geliyor

İnsan doğanın hem manasını hem de gücünü unuttu ! Her şeyin tek hakimi olarak kendini görürcesine gözü dönmüş bir şekilde yaşıyor , hatta kendi cinsini de hiçe sayarak ! Bu arada doğanın her hareketini de garipsiyor , hatta eleştirmeye bile kalkıyor ! Çünkü unuttu onu , onun ne olduğunun farkında değil , farkında olmak işine de gelmiyor . Doğa deyince aklına yeşillik geliyor , sağdaki soldaki ap...arman , bahçe ya da şehir peyzajlarında gördüğü yeşillikleri , masaya gelen yeşil salatayı ya da tatil için gittiği birkaç yeri görüp doğa diyor ! " Doğanın dengesi " ifadesi , klişe bir sözden öte bir şey değil ! Sen doğayı umursamaz , onu sürekli sömürür , yağmalar , tüketir, onu kişisel emellerinin ve çıkarlarının bir parçası görürsen , o da bir gün gelir sana tokadını çarpar ! O tokadın kime çarpacağının garantisi de yok , şiddetini de kestirmek güç , ama bil ki buna sebep olan SENSİN!

Sıradan bir yağmur sele , kar çığa , güneş kuraklığa , deniz tusunamiye , deprem felakete , kazılan çukur bir patlamaya , ateş katliama ve tüm bunlara çanak tutan ve sebep olan insan da farklı bir mahluğa dönüşür ...

Hatta hatta gün gelir bir kaç ağaç bambaşka bir şeye bile dönüşür !

Sakın şaşırma !

Doğa, ona saygı göstermedikçe intikamını acı bir şekilde almaya devam edecek .

Hepsi bu !
 
AA
Haziran 14

Yağmur Yağdı Böyle Oldu !

İstanbul ve Türkiye  son yıllarda görülmemiş  yağmurlu bir  mayıs ayı geçiriyor . Tüm kış yağışsız ve kurak geçince , cümbür cemaat herkesi bir dert tutmuş , herkes susuz kalacağız korkusu ile  metoroloji uzmanı , baraj su seviyesi takipçisi kesilmişti . Gazetelerde hergün bir başka baraj haberi ... Tıpkı deprem olunca  herkesin  jeoloji mühandisi , deprem uzmanı (!) kesilmesi ,  maden faciası sonrası , herkesin en baba  maden mühendisine taş çıkarcak kadar uzmanlaşıp (!) bilmiş bilmiş konuşması gibi ...  Ama hiç birimiz  şehir planlamascısı , mühendisi olmayı düşünmüyorduk ...

Birileri de halen  " Beraber ıslandık biz bu yağmurdaaa..."  şarkısına  eşlik ediyorlardı
Aşağıdaki hikaye onlara ithaf olunur ...



Haylaz kardeş Minibüs ile Cadde balığı Sazan'ın kesişen yazgısı
...
... Sonra Mayıs geldi , geliş ki ne geliş  .  Yağmurla geldi , yağmurla gitti . Ardına bile bakmadan ,hatta şarkıya nazire yaparcasına Üsküdar'a gideriken bir de yağmur aldı ki , boğazın suları yağmurun suları ile  kardeş oldu Üsküdar'da tek bir çizgide .  Boğaz coşku ile kabardı ,  yağmur sel olup koştu kabaran denize kavuşmak isterce o sahile .   İstanbul'un o  dillere destan güzel çocuğu, meşhur boğaz vapuru salına salına süzülüyordu sakin ve vakur , fırsat bu fırsat ya bugüne dek  vapur kardeşini hep kıskanmış  ve meşhurluğu bir türlü onun  kadar şiirsel olamamış şehrin denizden uzak arka sokaklarının asi ,  hırçın ve kavgacı  kardeşi , İstanbul  minibüsü  attı kendini sulara   " Bakın ben de yüzüyorum , suda gitsem ben de şahaneyim  , ne kadar güzelim ,  hatta yüzmekle kalmam , karada da giderim dercesine daldı sulara . Dalış o dalış  ...  Öyle kareleri yansıdıki fotoğralara bu ikilinin , bir ara suyun üstünde birlikte ve yanyana göründüler , sonra yağmur yağmaya devam etti,  halen yağıyordu . Mavi renkli minibüs nasıl boğulduğunu anlamaya çalışırken ...
 

Biraz uzaklarda bir başka diyarda  , taşlarıyla meşhur şarkının şehri ,  şehirlerin başında da işler karıştı  .   Nekadar bakarsak bakalım Ankara'nın taşı görünmüyordu , gözlerimizin yaşına da bakamaz olduk  ! Öyle bir yağdı ki yağmur  baş şehrin tepesine ... Her yer  nehir olmuş , hatta  fantazi gerçek olmuş , Ankara'ya deniz mi gelmiş ne,  diyecek olduk, şaştık , şaştık , şaşırdık !   Gazetede bir fotoğraf gördük ,  bir adam elinde olta takımı , atmış kamışı Ankara'nın caddesine, çekip çekip duruyor .   " Rastgele Reis" diyesimiz  geldi  ona . Sazan mıydı aradığı, yoksa mecazi anlamda bir sazanlığa gönderme mi vardı,  kararsız kadım ?

Şimdi gizli köşelerinde  " acaba" diye tedirgin olan bir  sazan  görüyorum . " Ya bu yağmur dinmez ise kesin oltaya geleceğim , sonum yakın ..." diyen ile,  daha bir  ay öncesinde  " Ya yağmur yağmazsa  , yazın susuz kalacağım "  diyen aynı sazan değil mi bu ? 

Elbette ya , ya yağmur tıpkı Gabriel Garcia Marquez'in Yüz Yıllık Yalnızlığında ki büyülü şehir Macondo'da ki gibi  hiç durmaksızın  on yıl yağarsa ?   Vay sazanın haline , hiç kaçarı yok , yakalanacak elbet o Ankara balıkçısının oltasına .  Sazanın bu ıslak kaygısı gizlendiği köşesinde için için kemiriyordu düşüncelerini her düşen yağmur damlasıyla artarcasına  " Ne olacağım ben , ben zavallı sazan ..."

Sular yükseliyordu , olta onu bekliyordu , Mavi Minibüs halen ne oldu bana diye sorarken ...


Aylak Adam 2014



 



1 Haziran 2014 Pazar

Birinci yılında bin yaşında























Gezi Parkındayım 
Bir ağacın altındayım
Öyle bir ağaç ki bu
Bir yılda bin yaş büyüdü
Binlerce kök saldı
Milyonlarca yaprak
Çiçek oldu yağdı
Koparılan dallarında
Canı yandı
Bin dal yerini aldı
Taksim' de Gezi Parkındayım
Bir ağacın altındayım
Tam bir yıldır her gün
Aynı yolda , aynı yerdeyim ...

 
AA.  31 Mayıs 2014
*  Gezi parkı yolunda hayatını kaybetmiş gençlere ithaf edilmiştir .