6 Haziran 2014 Cuma

Yağmur Yağdı Böyle Oldu !

İstanbul ve Türkiye  son yıllarda görülmemiş  yağmurlu bir  mayıs ayı geçiriyor . Tüm kış yağışsız ve kurak geçince , cümbür cemaat herkesi bir dert tutmuş , herkes susuz kalacağız korkusu ile  metoroloji uzmanı , baraj su seviyesi takipçisi kesilmişti . Gazetelerde hergün bir başka baraj haberi ... Tıpkı deprem olunca  herkesin  jeoloji mühandisi , deprem uzmanı (!) kesilmesi ,  maden faciası sonrası , herkesin en baba  maden mühendisine taş çıkarcak kadar uzmanlaşıp (!) bilmiş bilmiş konuşması gibi ...  Ama hiç birimiz  şehir planlamascısı , mühendisi olmayı düşünmüyorduk ...

Birileri de halen  " Beraber ıslandık biz bu yağmurdaaa..."  şarkısına  eşlik ediyorlardı
Aşağıdaki hikaye onlara ithaf olunur ...



Haylaz kardeş Minibüs ile Cadde balığı Sazan'ın kesişen yazgısı
...
... Sonra Mayıs geldi , geliş ki ne geliş  .  Yağmurla geldi , yağmurla gitti . Ardına bile bakmadan ,hatta şarkıya nazire yaparcasına Üsküdar'a gideriken bir de yağmur aldı ki , boğazın suları yağmurun suları ile  kardeş oldu Üsküdar'da tek bir çizgide .  Boğaz coşku ile kabardı ,  yağmur sel olup koştu kabaran denize kavuşmak isterce o sahile .   İstanbul'un o  dillere destan güzel çocuğu, meşhur boğaz vapuru salına salına süzülüyordu sakin ve vakur , fırsat bu fırsat ya bugüne dek  vapur kardeşini hep kıskanmış  ve meşhurluğu bir türlü onun  kadar şiirsel olamamış şehrin denizden uzak arka sokaklarının asi ,  hırçın ve kavgacı  kardeşi , İstanbul  minibüsü  attı kendini sulara   " Bakın ben de yüzüyorum , suda gitsem ben de şahaneyim  , ne kadar güzelim ,  hatta yüzmekle kalmam , karada da giderim dercesine daldı sulara . Dalış o dalış  ...  Öyle kareleri yansıdıki fotoğralara bu ikilinin , bir ara suyun üstünde birlikte ve yanyana göründüler , sonra yağmur yağmaya devam etti,  halen yağıyordu . Mavi renkli minibüs nasıl boğulduğunu anlamaya çalışırken ...
 

Biraz uzaklarda bir başka diyarda  , taşlarıyla meşhur şarkının şehri ,  şehirlerin başında da işler karıştı  .   Nekadar bakarsak bakalım Ankara'nın taşı görünmüyordu , gözlerimizin yaşına da bakamaz olduk  ! Öyle bir yağdı ki yağmur  baş şehrin tepesine ... Her yer  nehir olmuş , hatta  fantazi gerçek olmuş , Ankara'ya deniz mi gelmiş ne,  diyecek olduk, şaştık , şaştık , şaşırdık !   Gazetede bir fotoğraf gördük ,  bir adam elinde olta takımı , atmış kamışı Ankara'nın caddesine, çekip çekip duruyor .   " Rastgele Reis" diyesimiz  geldi  ona . Sazan mıydı aradığı, yoksa mecazi anlamda bir sazanlığa gönderme mi vardı,  kararsız kadım ?

Şimdi gizli köşelerinde  " acaba" diye tedirgin olan bir  sazan  görüyorum . " Ya bu yağmur dinmez ise kesin oltaya geleceğim , sonum yakın ..." diyen ile,  daha bir  ay öncesinde  " Ya yağmur yağmazsa  , yazın susuz kalacağım "  diyen aynı sazan değil mi bu ? 

Elbette ya , ya yağmur tıpkı Gabriel Garcia Marquez'in Yüz Yıllık Yalnızlığında ki büyülü şehir Macondo'da ki gibi  hiç durmaksızın  on yıl yağarsa ?   Vay sazanın haline , hiç kaçarı yok , yakalanacak elbet o Ankara balıkçısının oltasına .  Sazanın bu ıslak kaygısı gizlendiği köşesinde için için kemiriyordu düşüncelerini her düşen yağmur damlasıyla artarcasına  " Ne olacağım ben , ben zavallı sazan ..."

Sular yükseliyordu , olta onu bekliyordu , Mavi Minibüs halen ne oldu bana diye sorarken ...


Aylak Adam 2014



 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder