İstanbul ve Türkiye son yıllarda görülmemiş yağmurlu bir mayıs ayı geçiriyor . Tüm kış yağışsız ve kurak geçince , cümbür cemaat herkesi bir dert tutmuş , herkes susuz kalacağız korkusu ile metoroloji uzmanı , baraj su seviyesi takipçisi kesilmişti . Gazetelerde hergün bir başka baraj haberi ... Tıpkı deprem olunca herkesin jeoloji mühandisi , deprem uzmanı (!) kesilmesi , maden faciası sonrası , herkesin en baba maden mühendisine taş çıkarcak kadar uzmanlaşıp (!) bilmiş bilmiş konuşması gibi ... Ama hiç birimiz şehir planlamascısı , mühendisi olmayı düşünmüyorduk ...
Birileri de halen " Beraber ıslandık biz bu yağmurdaaa..." şarkısına eşlik ediyorlardı
Aşağıdaki hikaye onlara ithaf olunur ...
Haylaz kardeş Minibüs ile Cadde balığı Sazan'ın kesişen yazgısı
...

... Sonra Mayıs geldi , geliş ki ne geliş . Yağmurla geldi , yağmurla gitti . Ardına bile bakmadan ,hatta şarkıya nazire yaparcasına Üsküdar'a gideriken bir de yağmur aldı ki , boğazın suları yağmurun suları ile kardeş oldu Üsküdar'da tek bir çizgide . Boğaz coşku ile kabardı , yağmur sel olup koştu kabaran denize kavuşmak isterce o sahile . İstanbul'un o dillere destan güzel çocuğu, meşhur boğaz vapuru salına salına süzülüyordu sakin ve vakur , fırsat bu fırsat ya bugüne dek vapur kardeşini hep kıskanmış ve meşhurluğu bir türlü onun kadar şiirsel olamamış şehrin denizden uzak arka sokaklarının asi , hırçın ve kavgacı kardeşi , İstanbul minibüsü attı kendini sulara " Bakın ben de yüzüyorum , suda gitsem ben de şahaneyim , ne kadar güzelim , hatta yüzmekle kalmam , karada da giderim dercesine daldı sulara . Dalış o dalış ... Öyle kareleri yansıdıki fotoğralara bu ikilinin , bir ara suyun üstünde birlikte ve yanyana göründüler , sonra yağmur yağmaya devam etti, halen yağıyordu . Mavi renkli minibüs nasıl boğulduğunu anlamaya çalışırken ...

Biraz uzaklarda bir başka diyarda , taşlarıyla meşhur şarkının şehri , şehirlerin başında da işler karıştı . Nekadar bakarsak bakalım Ankara'nın taşı görünmüyordu , gözlerimizin yaşına da bakamaz olduk ! Öyle bir yağdı ki yağmur baş şehrin tepesine ... Her yer nehir olmuş , hatta fantazi gerçek olmuş , Ankara'ya deniz mi gelmiş ne, diyecek olduk, şaştık , şaştık , şaşırdık ! Gazetede bir fotoğraf gördük , bir adam elinde olta takımı , atmış kamışı Ankara'nın caddesine, çekip çekip duruyor . " Rastgele Reis" diyesimiz geldi ona . Sazan mıydı aradığı, yoksa mecazi anlamda bir sazanlığa gönderme mi vardı, kararsız kadım ?
Şimdi gizli köşelerinde " acaba" diye tedirgin olan bir sazan görüyorum . " Ya bu yağmur dinmez ise kesin oltaya geleceğim , sonum yakın ..." diyen ile, daha bir ay öncesinde " Ya yağmur yağmazsa , yazın susuz kalacağım " diyen aynı sazan değil mi bu ?
Elbette ya , ya yağmur tıpkı Gabriel Garcia Marquez'in Yüz Yıllık Yalnızlığında ki büyülü şehir Macondo'da ki gibi hiç durmaksızın on yıl yağarsa ? Vay sazanın haline , hiç kaçarı yok , yakalanacak elbet o Ankara balıkçısının oltasına . Sazanın bu ıslak kaygısı gizlendiği köşesinde için için kemiriyordu düşüncelerini her düşen yağmur damlasıyla artarcasına " Ne olacağım ben , ben zavallı sazan ..."
Sular yükseliyordu , olta onu bekliyordu , Mavi Minibüs halen ne oldu bana diye sorarken ...
Aylak Adam 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder