31 Ekim 2014 Cuma

16 TONS ( Bir madenici belgeselinden çok ötesi ) İZ-LEN-ME-Lİ

Ümit Kıvanç'dan   2011 'de yapılmış ve  yakınen bildiğimiz üzeri  geçerliğini yitirmeyen bir konu etrafında ( madenciliğin ve madencilerin tarihsel sürecini )  eleştirel/düşündürücü/sorgulayıcı / bilgilendirici  bir bakış açısıyla harika bir belgesel . Emeğe saygıyla ...

Emeğin ve emekçinin sömürüsüyle  kurulan modern (!) dünyamızı  iyi tanımak için bu da küçük bir tuğla .

MUTLAKA İZLEMELİSİNİZ 

İZ-LE-ME-Lİ-Sİ-NİZ !


http://vimeo.com/23760586


Video'nun linkli   Tıklayınız
 

http://vimeo.com/23760586



Hikayenin  üzerine yaratıldığı  16 Ton isimli  şarkı ve sözleride bunlar...

Sixteen Tons

Some people say a man is made outta mud
A poor man's made outta muscle and blood
Muscle and blood and skin and bones
A mind that's a-weak and a back that's strong

You load sixteen tons, what do you get?
Another day older and deeper in debt
Saint Peter don't you call me 'cause I can't go
I owe my soul to the company store

I was born one mornin' when the sun didn't shine
I picked up my shovel and I walked to the mine
I loaded sixteen tons of number nine coal
And the straw boss said "Well, a-bless my soul"

I was born one mornin', it was drizzlin' rain
Fightin' and trouble are my middle name
I was raised in the canebrake by an ol' mama lion
Cain't no-a high-toned woman make me walk the line

If you see me comin', better step aside
A lotta men didn't, a lotta men died
One fist of iron, the other of steel
If the right one don't a-get you
Then the left one will

Try to align
Türkçe

Onaltı Ton

Bazı insanlar der ki insan çamurdan yapılmıştır
Zavallı adamcağız kas ve kandan yapılmıştır
Kas ve kan ve deri ve kemikler
Zayıf bir zihin ve kuvvetli bir sırt

Onaltı ton yüklersin, eline ne geçer
Daha da yaşlanıp daha da borca batarsın
Aziz Peter beni çağırma çünki gidemem
Ruhum şirkete zimmetli

Güneşin ışıldamadığı bir sabah doğdum
Küreğimi alıp madene doğru yürüdüm
9 numara kömürden onaltı ton yükledim
Ve patron da dedi ki "vay be"

Onaltı ton yüklersin, eline ne geçer
Daha da yaşlanıp daha da borca batarsın
Aziz Peter beni çağırma çünki gidemem
Ruhum şirkete zimmetli

Bir sabah doğmuştum, hafif yağmur yağıyordu
Dövüşmek ve bela benim göbek adımdır
Bambu çalılığında bir anne aslan tarafından yetiştirildim
Hiç bir cırtlak sesli kadın beni hizaya sokamaz

Onaltı ton yüklersin, eline ne geçer
Daha da yaşlanıp daha da borca batarsın
Aziz Peter beni çağırma çünki gidemem
Ruhum şirkete zimmetli

Eğer beni karşıdan gelirken görürsen kenara çekil
Bir çok adam çekilmedi, bir çok adam öldü
Bir yumruğum demirden, öbürü çelikten
Eğer sağdaki halledemezse

Soldaki halleder
Onaltı ton yüklersin, eline ne geçer
Daha da yaşlanıp daha da borca batarsın
Aziz Peter beni çağırma çünki gidemem
Ruhum şirkete zimmetli


Taken from http://lyricstranslate.com/tr/sixteen-tons-onalti-ton.html#ixzz3HiMx0W1Y

30 Ekim 2014 Perşembe

Bayram Yazısı


Bir Bardak Meselesi

Egemenlik , Cumhuriyet,  Hürriyet , Bağımsızlık , Özgürlük , Hür irade , Temsil becerisi ve yeteneği , Demokrasi , Sosyal Devlet , Adalet , Çağdaş Eğitim , Laiklik , Anti Emperyalizm , Savaş/Barış  ,  Çevre Olgusu,  Eğitim, Sanat  , Kültürel  Yaşam , Din , Cinsiyet , Milliyet ,Irkçılık,   ...
İşte birçok kavram  , bunlar çoğaltılabilir de  ...

Her kavramı,   gerçek anlamında , sonra kendi düşüncenizde ve algınızda , sonrada toplumdaki kavrandığı ve uygulandığı  şekliyle  düşünün  . Düşünün, düşünün !  Zorlayın kendinizi ,  çünkü cevap bunda gizli .
Kavramları önce tek tek ele alırken , bunları kişiliğinizde nasıl özümsediğinizi  iyice  düşünmelisiniz .  Bu kavramların hangileri  ne oranda  , hem düşünce , hem eylem olarak sizin benliğinizde ?  Kavramların ne kadar içindesiniz ya da kavramları sizin nekadar içinizde ?

Sonra kendinizi bir  bardak gibi düşünün , yukarıdaki kavramlarla  doldurulmuş olsanız , bardağın  ne kadarı gerçekten doluyor ve ne kadarı boş kalıyor ? Bardağınızın içinde hangi kavramlar var , oranları ne  ?   Bu aslında sizin  sosyal , düşünsel anotominizi gösteriyor , röntgeninizi çekiyor , tıbbi bir bilimsel gerçek gibi ...
Sonra  Ülkemizin bugününü şöyle  bir tekrar gözden geçirin . ( Başarabileceğinize inanıyorsanız tüm bunların sonunda  Dünyayı da deneyebilrisiniz ) .  Bu kavramların hangisinde  sizin kafanızdaki yüzde (%) ye  göre  ideale yakınız ? Bunun cevabını da kendi kendinize verebilirsiniz  . Yani  bu defa  ülkenin bardağını bu kavramlarla doldurun ,  sonra o bardağa da bir bakın . 

Cevaplarınızı hiç bilmiyorum . Ama basit bir tahminle şöyle bardaklar göreceğimizi düşünüyorum ;  yukarıdakilerden yalnızca bir ya da birkaçı ile dolu bardaklar ,  dibinde belli belirsiz birşeyler olup neredeyse bomboş bardaklar ,  yarısı dolu bardaklar , bir kısımı dolu bardaklar, içinde bir miktar ve yalnızca bir kavram barındıran bardaklar  , seçenekler çoğaltılabilir .
En önemli istatistik ve sonuç burada ortaya çıkacaktır .  Kim olduğumuzu , ne olduğumuzu , nelerin tesirinde olduğumuzu ,  olması gereken ile var olunan  noktanın ne olduğunu hep  burada göreceğiz .

GÖRÜYORUZ : Ne olduğumuzu ortada , önemli olan ne olacağımız ve  olmak istememiz !
Ancak şunları da not etmeden  bu sorguyu bitirmemek gerekir .

Bardaklar nasıl dolar , nasıl boşalır  , kırılır mı ?  Gibi sorulara da cevap bulmadan / bilmeden  sonuç elde etmemiz imkansız .
Bardaklar,

Bir  -  Siz doldurursunuz (  Belli bir bilinç seviyesine geldikten – yaş da denilebilir buna  -  sonra  artık tamamen kişisel tercihleriniz ve istekleriniz – belki farkında olmadığınız hür iradeniz -  ile kavramlardan seçip bardağınıza damıtmaya başlarsınız )

İki  -  Bardağınızı  başkaları doldurur   ( Burası çok kritiktir   . Birinci madde ile çok bağlantılıdır.  Burada  önce  aile , toplumsal çevreniz , sizden önce bardağında birşeyler olan diğer bardak sahipleri , içinde bulunduğunuz  ülke , devlet ya da zümrenin büyük bardağından sızanlar . Size verilenlerdir bunlar kısaca  ... )

Üç  -  Bardağınızı kırıp / çalıp  sizi bardaksız bırakırlar  (  Bu sizin  bir hiç olma seçeneğini  size dayatanlardır .  Bu birinci seviyedeki düzeye gelmenizden önce elinizden alınmış olur , siz zaten bir bardağınızın var olduğunuzdan haberdar değilsinizdir . Kavramlardan tamamen bi haber  )
Dört  - Başkasının bardağını çalanlar  ( Bunlar hırsızlardır ,  üzerinde hiçbir emekleri, mücadeleleri ve cabaları olmadan , hazıra kondukları bardaklarla kendilerini birşey sananlardır . Bu bardaklar eninde sonunda kırılır , ortalığa dağılan maddelerin oluşturduğu kaygan zeminin üzerinde artık kimsenin durması mümkün değildir . Çünkü  kavramlar  yerli yerinde  , oranda ve  bütünlükte  fayda sağlarlar , kırılıp ortalığa saçıldıklarında artık kavram kargaşası yani kaos var demektir .  Yerlerden ne kadar kazırsanız kazıyın,  hem eskisi gibi olmaz , hem  izleri yerlerden silinmez , hem de  kokusu  hiç geçmez  )

Beş  - Sahte Bardak Doldurucular  (Üçüncü madde ile  bağlantıldır. Önce bardaksız bırakırlar sizi .  Sonra bunlar size  hazır bardaklar sunarlar ,  onların ne işine geliyorsa  , sizin bardağınızda kavramlar  o oranda bulunurlar , bazen yalnızca bir kavram , bazen belki birkaç , ama asla daha fazlası değil  . En kritik bardaklar bunlardır . Sizin bardağınızı doldurmayacağınızı size dikte edip , size bunu verirken , karşlığında sizinle hayatınız karşılığında kontrat yaparlar , ya onların bardağı ya da hayatınız  . Bardaklarını reddetme beverinizi de , kırma yeteneği ve içgüdünüzü de , isyan dürtünüzü de bardağı size vermeden önce sizden karşılık olarak alırlar . )

Ancak şu bilinmelidir ki ,  kendisi tarafından doldurulmayan hiçbir bardak ne elde ne yerde duramaz , mutlaka birgün , kayar , düşer , sonuçta KIRILIR !
işte Aylak Adam’dan size bir  bayram yazısı .

Bayramınız kutlu olsun , kalın sağlıcakla ve  kendi bardağınıza sahip çıkıp , onu hür , özgür ve özgün iradenizle büyük bir titizlikle damıtarak doldurmaya devam edin . Büyük emeklerle   doldurulmuş  bir yaşam için ...
Mutlu olun , mutlu  kalın , güzel  bir ülke ve hep birlikte  yaşanılabilir bir dünya bizim olsun .

Şimdi içini  doldurabildiğimiz  , bize ait olan bardaklarımızı  bu ülkenin şerefine , geleceğine   kaldıralım.

" İyi Bayramlar Sevgili Ülkem "

A.A
30 Ekim 2014

23 Ekim 2014 Perşembe

Dan Patlansky - Live in İstanbul

                          




Güney Afrikalı  genç blues gitaristi , şarkı yazarı ve şarkıcısı dün akşam  Garajistanbul’da  az sayıdaki ama şanslı seyirciye  çok özel ve keyifli bir blues akşamı yaşattı .
BB King ,  Steve Ray Vaughan , Jimi Hendrix hayranı  olan gitarist ortaya koyduğu performansla  BLUES dünyasının  önemli gitaristlerinden biri olduğunu açıkça kanıtlıyordu .                                            

Dönemin  dünyada ki en iyi genç bluescularından biri olarak kabul edilen Dan , performansı ile bunu hakettiğini kanıtladı . Ne yazık ki ülkemizde ki  kültürel aktivitelere karşı  resmi ve ideolojik yaklaşım ve erezyon kitleleri de sanırım ki  bu tür değerlerin  ülkemizdeki konserlerinin duyulmasına bilinmesine karşıda  engelliyor ya da  muziğin ülkemizdeki  erezyonu başka bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor .
Son yıllarda etkinlikler ve ülkemize gelen sanatçı sayısı artsa da belli bir kitle ve ilginin dışına sıçrayamayan görüntüsü kaygı veriyor . Özellikle de  blues bu konuda  yeterli ilgiyi bulamayan bir tür . Oysa ki tam tersi olması gerekirken .

Patlansky’nin dün akşam ki  sahne performansını , genç yaşında bu seviyeye gelmiş bir gitaristi  İstanbul’da bir şekilde  gitar çalmaya çalışan , rock, blues  tarzı tüm gençlerin hatta yaşlıların izlemesi gerekirdi . Hatta  “ Dan Patlansky’ mi , O da kim ?”  diye  ilk duyduğum da benim de sorduğum bur soruyu sormazlardı . Yine de bir dostun dediği gibi “ Hayat  arada böyle güzel süprizlerde yapmaz ise o zaman hiç çekilmezdi “
Özellikle  Patlansky’nin emprovize performansı  gerçekten görülmeye değerdi .  Rock ya da blues , bu tür  konserlerde  300 kişinin çıt çıkarmadan kaldığı anlar pek mümkün olmaz ,  Patlansky , birkaç kez  bunu tüm kitleyi performansına odaklandırarak  başardı. O anlarda çıt çıkmıyordu gerçekten .  Uzun emprovizeleri  ve gitarla  dansı  dinlenmesi görülmesi gerekendi . 

Daddy’s Old Gun , Voodoo Chile ,Only and Ocean  gibi  parçaları dinlemek keyifliydi .  Hallelujah ve  Kashmir ‘i ise  duyamadık . Artık bir daha ki sefere diyelim .
Muzik adına , blues adına  ve kendi adıma teşekkürler Dan Patlansky .

A.A
24 Ekim 2014


19 Ekim 2014 Pazar

Valhala yolunda Odin'i ziyaret : Wardruna Konseri



WARDRUNA KONSERİ   ( 17 Ekim 2014 – Garaj İstanbul  )
Wardruna  Norveçli ,   İskandinavya’nın , yani  kuzeyin,  yani Wikinglerin  müziğini günümüz temsilcilerinin bir projesi .  Kuzeyin ruhani ,  tribal ,  soundu ile kaotik bir algı bırakan etnik muziğini yapıyorlar .  Kullandıkları dil  de  artık yok olmuş bir alfabe ve dil olan  Elder Futhark  .  Muzikal geçmişi 2003’e dayanıyor grubun  kurucuları  Gaahl ve  Lindy Fay Hella.  ( Gaahl İstanbul performansı ile son kez grupla sahne almış ve  gruba veda etmiş . Bu yüzden ki  konser sonunda tek tek hepsine sarılarak veda etti )

Muziklerinde  bilinen ensturmanlar kullanılmıyor .  Vurmalı , üflemeli, telli  enstrmanları bize  8. 10.yy'dan kopup gelen kuzeyin asi ve Fatih çocuklarının ruhlarının sesini taşıyor gibi .  Buna uygun dil ve vokal kullanımı zaman zaman tüyleri ürpertiyor ve  popüler dizi Wikingler’in bir sahnesinin icindeymişsiniz hissini veriyor ( Grubun müzikleri  dizide de kullanılmış).

Aslında  belki bir müzikoloğun daha net ifadesi sağlıklı olur ama  bence  tüm müziklerin atası ve günümüzün etnik müziğinde rastladığımız en ortak  öge   vurmalılar  ,  yani bir davullar  .  Kızılderililer davulda  toprak ananın kalp atışlarının ritmini bulurlar .  Orta Asya şamanlarında , Afrikalılarda da aynı ögelere rastlanır .  Kısacası  herşeyin başı vurmalılar yani  ritim ve de her yöreye özgü bir başka ortak unsur üflemeli bir çalgı , kimi yerde bir fülüt kimi yerde bir boynuz .
 
Wardruna ‘nın konseri ..

Konser çok geç yaklaşık  23:15 civarı  başladı . Dizi (Wikingler) etkisindeki gençlerin beklentisi ve ruh halleri motivasyonlarını  bozmuştu biraz ( tüm konser boyunca vır-vır konuşanlar can sıktı )  .  Konserde ki sahne , kostümler ve ışık  kuzeyin  uzun süreli  karanlık geceleri gibi siyah ve karanlığın  hakimiyetindeydi .  Grubun ilk parçalarında ki  şarkıları  sanki bir Viking gemisinin içinde ya da bir Viking köyündeki tribal bir törenin içindeymiş kadar duygu yüklü  ve  etkileyiciydi .  Aslında grup ve müzisyenler bu duyguyu son iki parçaya kadar korudular .  Sözlerini ve  adını bilmesek de  yarattıkları ambians  ve muziğin kendisi salonu hakimiyeti altına alacak kadar güçlüydü.  Grup bir bütünlük ve disiplin içinde ve  “ cool” tavırlarını hiç bozmadan parçalarını ardı ardına sıraladı .  Bence şahane ve farklı bir etnik kültürün  müziğini tanıttılar  bize gecede . Daha önce Kızılderilileri , Afrikalıları , Aborijinleri , Güney Amerikalıları  izlemiş ve dinlemiştim.Kuzeyin bu gizemli çocukları bize bir  başka dünya müzik kültürü armağanı daha bıraktı .  Konseri bir trans bütünlüğü olarak  değerlendiriyorum .  Aslında  temiz bir etnik müziğe , popüler kaygılarla eklenen   teknolojik  ses ve müzikal efektler belki  gelenleri memnun etse de ( Ki büyük çoğunluk popüler Wikingler dizisi etkisiyle ) bence  saf ve yalın hali çok daha orijinal olabilirdi .  Vurmalılar   , özel tasarımlı ilkel bir keman ,  yine boynuzdan yapılmış üflemeli çalgı  ve son iki parçada ortaya çıkan  telli özel ensturman , vokallerin uyumu , bütünlüğü ,  bunlarda ortaya çıkan müzik ve bize yaşattığı deneyim harikaydı . 

Konser anı ve sonrasında temel olarak şunu hissettim .  Bu dünya bizim , hepimizin , bu dünyaya ait  tüm değerlerde bizim ,  dillerini bilmediğimiz şarkılar ve melodiler bile biz öyle bir içine alıp  kavrıyor ki  dünyanın tüm sınırlarının kalktığı hatta hiç olmadığı , tüm dünyanın hepimizin oldu hissi yaratıyor .

İzlemek ve deneyimlemek keyif ötesiydi , orada değilsen keşke olsaydın diyebilirim ancak .

A.A
18.10.14  - İstanbul

16 Ekim 2014 Perşembe

Hafta sonları için kitap tavsiyeleri ( Blues Perişan Blog için yazılan yazı )

(*)  Bu yazı   bluesperisan.blogspot.com için yazılmıştır ...


Blues Perişan sizi hafta sonuna  her Perşembe gecesi bu sayfaların  ( Blues Perişan ) sahibinin elinden çıkan harika bir programla  hazırlıyor  , hafta içinin son günlerinin ilk dakikalarına  , blues , rock , jazz ve  soul müziğinin harmanlandığı programın masmavi notları ile giriyorusunuz .  Ve cumalarınız eminim ki göz açıp kapanıncaya kadar geçiyordur .
O halde hafta sonunu düşünmek , planlamak ya da hiçbirşey yapmadan doğal akışında yaşamak için saatler önünüzde beliriyor .   Eh yapacak çok şey de olabilir , hiçbirşey de ...
Bu sayfaların yazarı  değerli dostum Aptulika’ya öncelikle geçen haftaki  kitaplarla ilgili yazısı ve içinde bana atıfta bulunduğu,  benim için çok değerli düşünceleri için teşekkür ediyorum ,  saygılarımı sunuyorum . Bu vesile ile  ara ara bu sayfadan nadiren yazdığım muzik içerikli yazılar dışında   elimden geldiğince  sizlere  “ Sahaflardan Seçilmiş Kitaplar “ dan  bazı minik öneriler  paylaşmaya çalışacağım .  Kitap eleştirmeni , edebiyat kurdu  vesaire değilim .  Sadece sizden biriyim , bu yüzden sevdiğimi , beğendiğimi  ya da faydası olacağına inandığımı paylaşmak isterim . Bu böyle biline , yoksa ahkam kesmek ne haddime ... Bizimkisi sadece  bir merak , hobi diyelim ya da kısaca ... Yazmaz, paylaşmaz isek delirebiliriz belki de , değil mi üstad ? ( Buraya bir gülümseme işareti koymak gerekiyor galiba  )
Bu konudaki ilk yazımda sizlere   “Bir sahaf “ ,  “Bir  cizgi roman/ karikatür   kitap evi ve kitapçısı “  ve “Birkaç kitap”   pas etmek istiyorum .  Hafta sonu evinizin , yalnızlığın ve sessizliğin huzurunu arayanlar kitaplara ,  çıkıp dolaşmak isteyenleri  sahaflara ve kitapçılara davet ediyorum .
Belki sahaflar üzerine ileride yazarım ama şukadarını söyleyeyim , benim için iyi dizayn edilmiş bir sahafta geçirilen saatler bir müze ziyareti gibi haz vericidir . Bu  alışkanlık sizlere de tavsiye olunur .
Bir Sahaf :  Kırkambar Sahaf  ( Çavuşdere Cad. Hayrettin Çavuş Sok. No: 8/A Üsküdar ) 
Benin en daimi takipçisi olduğum, en favori ve rahat sahaf ortamı ,  ucuz kitap büyük fırsat ( en az üç kitap bulmadan çıkmayacağınıza eminim. )
Bir çizgi roman/karikatür yayınevi ve kitapçı :  Fleneur  (  Adres: Caferağa Mah., Sakızgülü Sk No:1/G Kadıköy  -  Caferağa spır salonuna yakın )  :  https://www.facebook.com/flaneurcomics
Burası bir  Don Kişot  dükkanı bence .  Değerli bir arkadaşımız  Türkiye’de bir kahramanlığa soyunmuş .  Kaliteli ve seçkin,   dünya çapındaki  çizgi roman , karikatür ve  edebiyatın önemli eserlerinin  ya da muziğin önemli  kişiliklerinin  hayatlarını anlatan çizgi romanları  basmış .  Minicik bir dükkan ama bir okadar sıcak .  İlk kez  sadece meraktan ( İlki Jim Morrison çizgi kitabını gördüğüm içindi ki o sayede tanıştım ve keşfettim )  girdiğim ve iki kez gittiğim dükkandan  en az iki  saatte zor çıkabildim .  Bir resim öğretmeni  bu işe soyunmuş ise içinde bir kalite,  duygu ve haz olacağı açık zaten .  Çizgi roman ve karikatür ve tabi edebiyat meraklıları burayı keşfetmediyseler , Kadıköy’e yolunuz düştüğünde mutlaka uğramanızı tavsiye derim .  Bu mekan çok daha fazlasını hakediyor .
Çıkardıkları  özel çalışmaları ve  seçkilerinden bazılarını bu  sayfa bağlantısında   (http://www.pandora.com.tr/yayinevi/flaneur/7925   ) görebilrisiniz .  ( Ben Morrison ve Bukowski’yi aldım .  Bir sonraki seferimde  Robert  Crumb’un  FRITZ : The Cat  ve  Mr Natural : Bay Matkap’ın Delici Hikayeleri ‘ni almayı planlıyorum . 
Meraklısı için yayınevinin şöyle bir programı da var .  :  http://flaneuratolye.blogspot.com.tr/
Kitaplar
Konu ilk yazı olunca laf uzuyor , bu ilk yazıda  birkaç kitap isimi ile şimdilik virgül koyuyorum  ( , )
1 - Bir Fotoğrafçının La Plata Maceraları  -  Adolfo Bioy Casares  ( 6-45 Yayınları )
136 sayfalık , harika bir hikaye . Yazarı ve kitabı tanımam ve okumam 1 gün sürdü , kabaca 3 saat diyelim .  Hakikatten basit bir hikayenin içine ( Fotoğrafçı kahramanımız Almanza’nın La Plata / Arjantin ‘e  yaptığı bir yolculuğun ve orada balına gelenlerin anlatıldığı kısa bir roman  )   , nasıl bir  kurgu katmış yazar , çaktırmadan geriyor , ama bir yandan da o kadar naif bir kahramanımız var , ara ara sanki içiniz sıkılıyor , kaotik bir olayın ortasına düştüğünüzü hissediyorsunuz ama hep bir şüphe hakim , acaba öyle mi diye . Sonunu merak ederken , deniz bitiyor  ...   Ben şahsen çok şiddetle tavsiye edip ,  okuduktan sonra  ne hissedeceğinizi merak ediyorum ?  
Bir deep note : Bir yazar Latin Amerikalı ise  kitabın boş çıkma ihtimali pek mümkün değildir bana göre  )
2- Siddhartha  :  Hermann Hesse
176 sayfalık versiyonunu okuyorum .  Bir solukta  75 sayfa olunca  ve  hikaye  çok yalın ve içindeki kendi öz benini   arayanın kahramanımız Siddharta olunca , yazanı da  bu işlerin piri  ve en sevdiğim gurubun isim babası kitaba imza atan H. Hesse olunca , tam bir hafta sonu tavsiyesi oluyor .  Yoga’ya , Budha’ya , Uzak Doğu’ya  gizemli bir yolculuk yapabilirsiniz  inşallah ...
3- Truman Capote - Bukalemunlar İçin Müzik 
Birbirinden ilginç,  yazarın  yarı yaşanmış , yarı kurgulanmış ve kaleminin gücünü kullandığı etkileyici hikayelerden oluşan bir kitap .  Eğlenceli , esprili , gergin  ama dolu dolu bir kitap , yazarın kimliği  ve yaşamı kadar renkli ...
4-  Slowomir Mrozek – Sazan
Sanırım bu kitabı biraz zor bulursunuz ama bulursanız mutlaka okuyun. Polonyalı bir mizah örneğine   şahitlik etmek sanırım  size de çok ilginç gelecektir .  Absürt gibi görünen  hikayeler bence bize farklı gibi gelebilecek,  ilk başta “ höng   diye kalıp  , okudukça   meraka ve ilgiye dönüşen bir tarzda ilerliyor .   Soğuk savaş dönemi Polonya’sı ve benzeri yaşama dair hicivlerin eleştirilerin ve sosyal olguların bu yari gri mizah yarı ak mizah öyküleri bence çok ilginç ve keyifliydi , önceleri ısınamadığım kitaba ve yazara sonlarda “ bitmeee “ diye yalvardım ...
Son söz

  OKU !  Her kim olursan ve her nerede olursan ol , yine de OKU !   

G.Yalnızkartal    16/10/2014

13 Ekim 2014 Pazartesi

Urbanathlon diye bir koşu


Aylak Adam der ki : 
 
" Spor  yorulmak için bir  bahane değil ,  aksine yorgunluğu yok eden , zinde ve enerjik kalmak/olmak  için bir gereklilik , sonrasında bir  tutku ve hatta bağımlılıktır "  
 
Urbanahtlon denilen bizde her daim yapılan pek bildik ama ilk kez oluyormuş gibi davranılan koşu biçimi
 
Şehrin sokaklarında  , üstüne yerleştirilmiş  bazıları doğal, bazıları yapma  onbir adet engelden oluşturulmuş bir parkurda düzenlenen bir koşu .  Yani koşuya  şehrin engelleri duygusu ve formatı katılmaya çalışılmış ,  herkes için eğlenceli olması sağlanmış ve buna da " Urbanahtlon"  denilmiş .  Sponsor firma  2006'dan bu yana dünyanın çeşitli ülkelerinde düzenlenliyormuş yarışları  ve bizde bu yıl ikincisi düzenlenen  bir koşu türü .  Aylak Adam olarak , Avrasya ( Yeni adı İstanbul Maratonu )   maratonu  (15 km)  ,  patika koşuları ve çamurlu dağ koşuları yapmıştım çeşit olarak .  Bunun da  konseptini merak ettim ama peşinen söyleyeyim ki  beklediğimden daha kolaydı ( iyi ki de öyleydi ) . Oysa ki  internetten incelediğimde gözüm korkmuştu .
 
Ben zaten  koşu aktivitelerimi  (Geçen yaz  Burhan Felek pistide  yıkılıp kapanmasından  - halen de  hiçbirşey yapılmadı- bu yana )  pistsiz kaldığım için  sokakta yapıyorum .  Yani  ben zaten  haftada iki gün  "Urbanathlon"un tillahını yapıyorum . Nasıl mı ?  Evden çıkıyorum , başlıyorum koşmaya , mahalleli teyzeler bazen tuhaf tuhaf bakıyor , çocuklar peşime takılıyor , ama durmuyor koşuyorum,   sokak aralarında koş, park etmiş ya da yolu komple kaplamış  arabaların arasından geç , yola dökülmüş inşaat malzemelerinden atla ,  kırmızı ışıkta  yavaşla trafiği kolla ve geç ,  karşına bir köpek çıkarsa yolunu değiştir ,  pazar tezgahlarının arasından slalom yap ,  bu arada  sahil bandında  yanyana yürüyüp tüm yolu kaplayan  insan tipli duvarların yanından sıyrıl , yokuş in , yokuş tırman , yol değiştirmen gerekirse bir duvardan atla , derken  parkurunu tamamla ve sağ salim eve var  , şükret ve mutu ol (!) ... Yani gördüğünüz üzere  spor yapmak için şehirle  dans et, şehirle savaş , şehirle oynaş .  Urbanahtlon bu yüzden bana  hem yabancı gelmedi hem de  mevcut durumuma nazaran çok daha az teklikeliydi .   Türk insanının bunun türevlerini hergün sokakta yaptığını bildiğimiz için yarışmada kızlı erkekli maşallah pek bir başarılıydık .  Mekan  ve parkur  ( Caddebostan sahili )  biraz "tiki" , etkinlik ve ambiyanslar buna uygun ve genç işi olduğu için bize biraz ters ama  spor sevgisini geliştirecek her oluşuma şapka çıkarır saygı duyar ve destek oluruz tabii orası ayrı .Yapan,eden düşünen,katılan , koşan , coşan tüm  arkadaşları kutlarız . Ha bu arada ücret pahalıydı ( 55 TL:  Tişört ve madalya  veriliyor karşılığında birde güzel bir bez torba çanta ) söylemez isem ayıp olacak !
 
 
Koşuyu da kısaca şöyle anlatmış olayım , start için acele edip ikinci kategoriden kaynak yapıp yarışa başla , kronometreyi başlat ve  haydi rastgele de kendine . Kah kumsalda kah betonda , kah parkın içinde koştur  , çamaşır makinalarından ( sponsor )  bir bariyeri aş, sonra duvarın üstünden atla , tahta paletlerden olşmuş yapay engelleri geç , koş koş koş , kumda yapılan engeli atla , yine  kumda 50 cm'lik ağın altında sürün ,  koş koş koş ,  hoop ,  bir kanalizasyon borusundan geç - temiz tabi - ortaya dökülmüş yüzlerce araba lastiklerinin üstünden geç , son anda ayağını tak düş , dizin hafif yaralansın , olmaz kalk kalk , koş koş da nereye kadar , niçin koş . Dur  şimdi de  üç metre bir engel , ip merdiven , yardım et , yardım al , tırman engeli aş ve kooş  ?  Bu defada bir örümcek ağı , neyseki çok çetrefilli değil ve lastik ipler kolay ,  koş koş durma koş ,  yine bir tır , yine lastikler ,  bu defa düşme  , koş ha gayret  9 km de bitti , son engelde  iki metre bir tahta bariyer , zıpla, atla ha gayret bitti bitti işte . Şimdi biraz hızlan bu arada  nabız sürekli  +180  ( kağıt üzerinde fena ama ben iyiyim )  son bi gayret , işte finish , haraketini yap ve cizgiyi geç . Tamam oldu , bak yine bitirdin, ardında koca bir   9,5 km bıraktın , hem de bir saat altında , iyi be!   Haydi kendine bir ödül ver ve gülümse !
İşte size  URBANATHLON 2014 İSTANBUL deneyimi .
 
Seneye siz de katılın , bizden bukadar , neticede bize  bu şehirde heryer Urbanathlon ! :)
 
Aylak Adam
Ekim 2014


Bilgi linki :  www.urbanathlonistanbul.com/


1 Ekim 2014 Çarşamba

Merhaba Yeni Gün , Merhaba Yeni Yaş


“Benekli Kelebek ‘in Yaş Günü”    Bölüm – 11

MERHABA  YENİ GÜN , MERHABA YENİ YAŞ !  J

O çarşambadan bu çarşambaya tam  onbir yıl geçmiş . Dönüp geriye de , durup şu ana da  , yok olmadı  başımı kaldırıp geleceğe de baksam , hep kızımı görüyorum .  Sağım  , solum , önüm, arkam heryerimiz  O , herşeyimiz O !

Sevgili Kızım , çocukluktan gençliğe doğru  kendince yavaş yavaş , bize göre de belki  hızlıca ilerlerken biz de ona bu yolculukta eşlik ediyoruz .  Hep beraber keşfediyor , araştırıyor , merak ediyor , öğreniyor ve de gelişiyoruz .

Her sabah bir başka yeni güne merhaba diyoruz , her yeni günü ; yeni bir çoşku  , yeni bir güzellik ,  yeni bir umutla ve  saygı ile selamlıyoruz. 

Kızılderili öğretsinde ki gibi “ Bu sabah da doğan  güneşini gördüğümüz için minnettarız “ diyoruz !

İçimizdeki çoşkuyu  hiçbir zaman yitirmeden,  onu daha da yücelterek ve yaşamımıza her geçen an değer katarak,  her yeni güne “ MERHABA “ demeye de devam edeceğiz .

Bugün de aynı  duygular ile  YENİ YAŞIMIZI selamlıyoruz !

“ MERHABA 12. YAŞ !     

Doğum Günün Kutlu Olsun  Canım Kızım   J

Baban
ŞS.GYalnizkartal