1 Eylül 2014 Pazartesi

Yakında ki çok uzak bir adada

Adanın kahvesinde oturuyorum , hangover ( akşamdan kalma ) bir kafa  . Tavla şakırtısı ve ihtiyarların bitmeyen gevezeliği bile rahatsız etmiyor  . Tam karşıma geçmiş iki karga ,   maden işçisi titizliğinde  artık adada tek tük kalmış eski bir kayığının ağlarını didikliyorlar .   Bir başka kayıtta balıkçı ağlarını temizliyor , onun da karşısında bir martı  dikkatle onu izliyor ,  konuşuyorlar mı , yoksa topal mı ne ?    Faytoncu mu  , balıkçı mı kestiremediğim bir aga ,  cigarasından bir duman çekip salıyor usulca havaya , bakıyor  Kaşık ile Heybelinin arasına dalgınca . Baba'nın kitaplarından çıkmış bir eski adalıyı görür gibi oluyorum onda  .  Yanık teninin yüzündeki çizgilerinde  güneşin , denizin yıpranmışlığının derin izleri , ayağında beyaz  potinleri , tarif etmek gerekirse  istavritten biraz kalınca   , zarganadan biraz kısa ...  Başımda  akşamdan kalmanın ağırlığı havalanıyor bir martının kanadında usulca ...
Adanın kahvesinde oturuyorum , insanlar gelip geçiyorlar önümden hala ...   Sorsam onlarda bilirler mi , görürler mi , tanırlar mı acaba ?

A.A
16 Ağustos  2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder