Adanın kahvesinde oturuyorum , hangover ( akşamdan kalma ) bir kafa . Tavla şakırtısı ve ihtiyarların bitmeyen gevezeliği bile rahatsız etmiyor . Tam karşıma geçmiş iki karga , maden işçisi titizliğinde artık adada tek tük kalmış eski bir kayığının ağlarını didikliyorlar . Bir başka kayıtta balıkçı ağlarını temizliyor , onun da karşısında bir martı dikkatle onu izliyor , konuşuyorlar mı , yoksa topal mı ne ? Faytoncu mu , balıkçı mı kestiremediğim bir aga , cigarasından bir duman çekip salıyor usulca havaya , bakıyor Kaşık ile Heybelinin arasına dalgınca . Baba'nın kitaplarından çıkmış bir eski adalıyı görür gibi oluyorum onda . Yanık teninin yüzündeki çizgilerinde güneşin , denizin yıpranmışlığının derin izleri , ayağında beyaz potinleri , tarif etmek gerekirse istavritten biraz kalınca , zarganadan biraz kısa ... Başımda akşamdan kalmanın ağırlığı havalanıyor bir martının kanadında usulca ...
Adanın kahvesinde oturuyorum , insanlar gelip geçiyorlar önümden hala ... Sorsam onlarda bilirler mi , görürler mi , tanırlar mı acaba ?
A.A
16 Ağustos 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder